2 Ekim 2016 Pazar





Hz. Zeynep kimdir.?.


imam Ali ve Hz. Fatıma’nın kızıdır. Hicretin beşinde veya altısında Medine’de dünyaya gelmiştir. Kendisi İmam Hüseyin ile birlikte Kerbela’da yer almıştır. Kerbela savaşı sonrasında Muharrem’in onunda (Aşura günü) bir grup Ehlibeyt ile birlikte esir düşmüş ve Kufe’ye oradan da Şam’a götürülmüştür. Esareti boyunca öteki esirleri koruyup kollamasının yanı sıra insanları irşat edici aydınlatıcı hutbeler de okumuştur. Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a) şecaat, fesahat ve belagati ile örnek gösterilir bir kişilik ile Kerbela kıyamının kalıcı olmasına neden olmuştur. Tarihi kayıtlara göre hicretin 63’ünde Şam’da hayatını kaybetmiş ve orada defnedilmiştir.

Hz. Zeynep Hayatını hicretin 17. senesinde amcazadesi Abdullah b. Cafer (Cafer-i Tayyar’ın oğlu) ile birleştirdi ve ondan Muhammed, Avn, Ali ve Ümmü Kulsum adlarında dört çocuk dünyaya getirdi. Muhammed ve Avn, Kerbela faciasında İmam Hüseyin’le birlikte şehit edildiler. Eşi Abdullah b. Cafer’in o sıralar 72 yaşlarında olduğu ve yaşlılığından dolayı Hüseynîlere katılamadığı rivayet edilmiştir.

İmam Hüseyin (a.s) Medine’den hareket ettiğinde Muhammed ve Avn, babalarının yanında kalmışlardı. Abdullah b. Cafer, bir müddet sonra onların tehlikeye doğru gitmekte olduklarını sezinleyerek İmam Hüseyin’i Kûfe’ye gitmemesi üzere ikna etmeleri için Muhammed ve Avn’i yazdığı bir mektupla arkalarından gönderdi. Oğulları, Hüseynîler henüz Kûfe’ye varmadan onlara yetişerek babalarının yazmış olduğu mektubu İmam’a ulaştırdılar. Mektupta kısaca şöyle yazılıydı:

“…Mektubum elinize geçer geçmez Allah aşkına yolculuğunuzu yarıda keserek geri dönün. Kötü şeylerin olacağına ve sizin öldürüleceğinize dair içimde garip bir his var. Eğer size bir şey olursa yeryüzü karanlığa boğulur. Zira, bugün halk bir yerlere gidip gelebiliyorsa bu, sizin ışığınız sayesindedir; halkın ümidi, size olan imanlarıdır. O halde seferini tamamlamada acele etme, ben de bu mektubun ardından kendimi size ulaştırmaya çalışacağım.”

Abdullah b. Cafer mektubunun ardından İmam’ı Mekke’ye geri getirebilmek için uğraştı. Zamanının Mekke valisi Amr b. Said b. As’la görüşerek “döndüğü takdirde Mekke’de güvende olacağına” dair İmam Hüseyin’e bir mektup yazmasını istedi. Amr b. Said, Abdullah’a dilediği her şeyi yazması ve mektubunu kendi mührüyle mühürlemesi konusunda yetki verdi. Ancak Abdullah, daha ikna edici olabilmesi için mektubun, valinin kardeşi Yahya b. Said tarafından gönderilmesini istedi. Amr onun bu teklifini de kabul edip kardeşi Yahya’yı Abdullah ile birlikte gönderdi. Hüseynî kervana ulaştıklarında mektubu İmam’a göstererek geri dönmelerini istediler. Fakat İmam, onların bu isteklerini reddederek şöyle buyurdu:

“Ceddim Resul-u Ekrem’i rüyamda gördüm; bana yapmam gereken bir vazifeyi yerine getirmemi emretti. Sonucu ister yararla bitsin, ister zararla; onu mutlaka yerine getirmeliyim!”

Resul-u Ekrem’in neyi emrettiğini sorduklarında İmam şöyle cevap verdi:

“Bunu kimseye söylemedim ve Allah ile mülakat edinceye kadar da kimseye söylemeyeceğim!”

Abdullah b. Cafer, İmam’ın bu sözlerinden onun dönmeye niyeti olmadığını anlayınca Muhammed ve Avn’e dönerek İmam’ın yanında kalmalarını ve onu korumak için ellerinden geleni yapmalarını tembihledi. Daha sonra vedalaşarak yanlarından ayrıldı.

Muhammed ve Avn’in şehadet haberleri Medine’ye ulaştığında daha önce azat ettikleri kölelerinden Ebu Selasil gözyaşlarıyla Abdullah’a gelerek şehadetlerinden dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirdi ve tüm bunların İmam Hüseyin’in yüzünden olduğunu söyledi. Abdullah, çocuklarının şehadetini duyar duymaz “İnna lillah ve inna ileyhi raciûn (Allah’tan geldik, ona döneceğiz)” dedi ve öfkeyle Selasil’e dönerek şöyle çıkıştı: “Ey edepsiz! İmam Hüseyin (a.s) gibi mukaddes bir şahsiyete karşı bu ne küstahlıktır? Allah’a şükürler olsun ki benim çocuklarım onun yanında şehit oldular, keşke ben de onlarla birlikte olsaydım da onlardan daha önce şehadete erişseydim. Allah’a ant olsun ki Hüseyin’in (a.s) yanında kalmalarını ve uğrunda can vermelerini ben onlardan istemiştim. İmam Hüseyin (a.s) gibi yüce bir şahsiyetin şehadetinin yanında onların şehadeti benim için huzur kaynağıdır.”

Hz. Zeynep, evlenmeden önce şart olarak “İmam Hüseyin’den ayrı kalmaya dayanamadığı için o nerede olursa kendisinin de onunla olması gerektiğine dair” Abdullah’a bir şart koşmuş, o da bu şartı kabul ettikten sonra onunla evlenmişti.

Kardeşleri Hasan ve Hüseyin’i inanılmaz derecede seviyordu. Hatta Abdullah ile olan evliliği dahi onlara olan bu sevgiyi azalmamıştı. Her gün onları ziyarete gider, kucaklaşır, sohbet eder, sağ-salim olduklarını görüp sevinir, Allah’a şükrederek evine geri dönerdi. Ceddi Resul-u Ekrem’in, babası İmam Ali’nin, annesi Hz. Fatıma’nın ve kardeşi İmam Hasan’ın şehadetlerinin ardından geriye tek tesellisi İmam Hüseyin kalmıştı.

Kerbela’da onun da acısını sinesine çekerek esirler kervanıyla Kûfe’ye getirildi. Burada yeğeni İmam Seccad ile birlikte esir olmalarına rağmen Kerbela’nın mesajını korkusuzca halka iblağ etti. Şam’daki konuşmalarıyla Ehl-i Beyt’i tanımayan halkı aydınlattı. Medine’ye kadar varan esaret altındaki yolculukları sırasında geçtikleri her yerde olağanüstü hitabesiyle Kerbela kıyamını, Hüseyin’in mazlumiyetini, Yezid ve Yezîdilerin zulmünü çekinmeden insanlara aktardı. Bu konuşmalarla Ehl-i Beyt’in hakkaniyetini gözler önüne serdi, Yezid ve yandaşlarının gerçek kimliklerini su yüzüne çıkarmayı başardı.

O, Kerbela faciasının ardından ölene dek gözyaşı döktü. Dedesi Resul-u Ekrem’in (s.a.a) ardından sabır gözyaşları döken anası Fatıma (s.a.a) gibi, o da “Sabırlı Kahraman” olarak anıldı. Sonuç olarak hicretin 62 veya 64. senesinde hayata gözlerini kapadı. Zeynebiye adı verilen türbesi, bugünkü Suriye’nin başkenti Şam’dadır.